22 Şubat 2010 Pazartesi

İçimden Gelen Sesler

Kelamın hikmeti parçalarcasına
Sökmekte ruhumda kara nefsimi
Şirrettin hilleti kökünü sarmış pisliği, ceyriği, lanet hilleti
Rabbimi, zimmeti bizlere vermiş canı 
İhanet etme koru bedenini !
İblisin vesvesi kulagımda çınlar
Sen boşver mürkir sür keyfini
Kâfirin akibeti kaynar kuyulardan
Gelme özü şeritten lav şerbeti
Müminin sadakati anlatarak yaşanmaz
Yaşayanlar yaşadığını anlatamaz
Dervişleri sukuneti örnek olsun 
Az konuş fazla yeme dinle efendini !
Sadim bitmedi çilesi tekme tokat daldı
Fuvarlardan topraklara vurdu iradesi
Kıyametin alameti ayan mayan aşikar 
Yakın helap benden söylemesi !
Bak yine zindan hayatim
Fani dünya gün geçmiyor
Üzerime çoktu karanlık 
Kaldırmaya güç yetmiyor
Dert bize dünya kervanı
Aştım tepeleri yol bitmiyor
Kördüğüm olmuş efkarım
Ne ettiysem çözülmüyor
Anlatmakla bitmez ruyam
Anlamlarına kafa yorsam 
Şaşırırım diye korkarım
Telsizleri kesti ahkam
Beni duy, zaten dert çöllerinde kaybolmuşum
Burda verme rabbim makam
Günahlarımdan kurtulup mertebeme sarılırım
Bu dünyada bitmez kavgam
Gölgemde pusu kurmuş bir ton iblis vurmuşum
Yalan dünya sahte mekan
Sen buralara kök sal 
Ben kendimi azarlarım
Nifak dolu ahir zaman
Uçurtmamın iplerinde daldan dala konmuşum
Günler hızlı vermez zaman
Fani hayat öyle kısa, birden biter tekrar hatırlatırım
Yolları sarmış sarpa zaman
Kaybolan hile iman dinle sana neler sundum
Arslan sanma kendini paşam !
Ekmek arslanın kursagında  
Aman dikkat boğulursun !

20 Şubat 2010 Cumartesi

Ruhum Bence


Adaletsiz bir gece sızmış kalbime aşkın rengi,
Soramadım rüyalarıma dün sabah kaçta gitti.
Yakalayamadım hayatı neresinde lan bunun ipi ?
Pek hüzündür sorma yahu ölümün ani gelişi.
Kalabalığın tam ortasında eller uzanır boynuma,
Bir suçlu kimi bulursa insan bayılır sorguya.
Damla damla akan terdir giydiğimiz hüküm hayatta,
Tek kalemde marifettir bir cümledeki çok mana.
Sonunda hızla çekti mantık asi düşünen vizdan fişini,
Çabuk topla toparlan ! Yok bu yolun kıvanca gidişi.
Deli etmeye yeter seni insanların diklenişi.
E hadi sil gözlerini ağlamak sayılmaz iyi.
Siyah gitarla bir tarafta matem çalar periler,
Onların hüznü dünyaki insandır denilen.
Önce dinledim bu hüznü sonra kalemi kağıda aldım,
Satır satır bir sayfada kendi cümlemi kazdım.
Bitti, yaştı, yolumuz telaştı.
Umut benden kaçtı zaten olamazdı aşkı,
Karamsar bir adamın duygularıdır taciri,
Sen bunu anlayamazsın ayrıca mantığın şaşı !
Bariz dil, bu vaiz dil,
El-arif dil, e lazım bil.
Ruhum bence tecahül-ü arif.
E lazım bil, el-arif dil.
Bu vaiz dil, bariz dil.
Ruhum bence tecahül-ü arif

13 Şubat 2010 Cumartesi

Gubar-ı Gam

İlkin sizi tanıştırayım bu sadık devem Gubar-ı Gam

Öpeyim geçsin dizindeki yara dün girdiğimiz savaşta
bir kaç bedevi saldırdı, mübarek oldu bana gazam
hem beni korudu hem gönlümü sadık demem Gubar-ı Gam
Pejmürde etti bizi bu çöl develerin en sadığı
hilal çıktı uyku bastı yok mu çölün sığınağı
devem ağam dedi uzan sırtım eğri ama dayan
sensiz uyku bana haram anca senle manzaram
Gubar-ı Gam Umut'um dedi şurası akrep vadisi
sözleri seni incitmesin muşhurdur onların iğnesi
ağlamaktan kör olmuş onlar yüzünden çöl faresi
iplik ol da süzül onan sen nur onlar zifiri
Vadiye vardık yol kesildi tırmandı Gubar'a elçisi
kulağıma eğilip kulağın kepçe, dişin çarpık deli dedi
kepçe olsa duyar kulak ve bu diş koparır iğneni
yolum uzun gazla Gam bunlar zakkum meyvesi
Geçti aradan zaman sade duyan Rab ve Gam
çölden çorak gönlüm aç bu hasretinle uyuyamam
seni bulmak adına çabam, kumda grzip dolaşmam
ben karanlık bir kasabayım sabrımın adı Gubar-ı Gam.

10 Şubat 2010 Çarşamba

Üşüyorum Ölüyorum


Yine vahim halim Yine muallaktayım
Bak çeker gidermiş son bahar...
Bu yüz hasım değil
Ocak kışında martılar kadar yüzüne hasretim ...
İçimde kıyamet kopar
Basit göründüğüm kadar içimde asitler kanar...
Yakarlar...yakarlar
Gönlünün ırmaklarından dilime zehirler içir hadi...
Başımı kollarım avuçlarlar çok kolaysa gel geçir
Uyku yok gözümde her düşümde ölümler seçip çok düşündüm...
Bu şehri yalnız bırakmam gerek
Binip viran bir vasıtayla kadere toslamam gerekli...
Elimi açtığımda hala yapraklarının kokusu
Yanıma bir kandil aldım birde ölüm korkusu...
24 saat geçer bitmez bunun sorgusu...
Ya sen saraylarında mesut gaflet uykusu
Yoluma kurarlar pusu vatan gurbet yolunda
Mühürlenir bu dilin be kahpe insan ordusu
Üşüyorum ölüyorum düşüyorum damarlarımdan çek beni yukarıya hadi sor;
Kaç günaha failim? Bana bakma öyle bende faniyim...
Hani huzur elden gider erken derken biz bize kalırız vakit geçerken.
Esaretim cesaretimdir söz miras kalsın bugün Vale'nden...
Sen hergün çok güzelsin gözlerinde gözüm var...
Benim birkaç sözüm var bilirsin en iyisini sen
Kurak çölüme serap gibisin
Biraz benimsin diğer yanın melekten senin
Sen perimsin...
Derin denizlerden geldim inciler getirdim sana...
Benim damarlarım yosun etlerim topraktan ana...
En güzel sözleri yazdım bu benden mirastırsana...
Vasiyetim mektubumda tez zamanda ulaş bana...
Keşke güvercin olsaydım...
Hiç günaha bulaşmadan
Mucizeler beklemezdim kanatlarımı okşasan...
Ben ben yaşardım bir kafeste içim huzurrabıtam...
Kırılan tüm kemikler kurtular ya sargıdan...
Ölüm içimi hapis etmiş prangalar vadide
Sen gözümle gördüğüm zümrütsün en nadide...
Hasret çölünü aşmıştır kalp taşıyan her kafile
Sahtekar tüm ihtiraslar dönmek ister zahire

7 Şubat 2010 Pazar

İnsan Hayatı Dört Mevsim


Aylardan bahardı herşey doğuyordu çiçekler geldikleri topraktan geri çıkıyordu bulutlar uzun bir yolculuktan gelmiş tüm içindekilerini döküyordu veriyordu toprağa o da doğmuştu herkez gibi baharda yeni dünyayı çok merak etmişti merakına ermişti şimdi hayatın ney olduğunu bilmiyordu yeni doğan çiçeklerden her birine konuyordu oda her birinin kokusunu tanımlıyor tadlarını alıyordu o güneş ona sevimli yüzünü göstermişti güneşin sevimli sıcaklığında kanını canlandırıyor ve o sevimliliğini gördüğü herkeze aktarıyordu günleri böyle geçiyordu ve büyüyordu acımasız zaman geçtikçe.Güneş yavaş yavaş asıl yüzünü gösteriyordu ve o büyümüştü yeterince güneş gittikçe ısınıyor ve haddini aşıyordu o yeşil otlar bu sıcaklığa dayanamamış boynunu büküp güneşin rengine bürünmüşlerdi artık o bulutda gelmiyor su vermiyordu kimselere herkes merak ediyordu artık kendi çarelerine bakmak zorundalardı o da bakmak zorundaydı artık büyümüştü çiçeklerden aldığı suları kullanıyordu ama tükenmek üzereydi susuz du aç dı artık yaşlanıyordu.Yapraklarda ölmeye başlıyordu artık dallarından düşüyorlardı bir rüzgâr geldi çok hızlı sert öfkeli bir rüzgârdı ve yağmurla ardına sürükleyerek gelmişti o da bu rüzgârla beraber fırlatıldı bi yere yaşlanmıştı artık yorgundu ağlıyordu yağmurla beraber eski günlerini beynine döküyordu yağmur ona yaşlandığının farkındaydı ölüme yaklaştığını hatırlattı ona düşen sarı yapraklar yapraklar gibi buruşmuştu yüzü ve bir soğuk almıştı hertarafı yorgun vücudu dayanamadı ve uyumaya başladı bir kayananın dibinde.Sabah olmuştu kalktığında hertaraf bembeyazdı ve karlar düşüyordu yüzüne tatlı bir soğuk vardı yüzünde ama kalkamıyordu artık soğuk ölümdü bu karlar kaplamıştı ölü bedenini artık o ölmüştü.O insandı bir bahar ayında doğdu yağmurla beraber, yaz la büyümüştü, sonbaharla yaşlanmıştı ve kış la ölmüştü insan.Tam anlamıyla hayattı bu işte insan hayatıydı bu..