28 Ekim 2009 Çarşamba

İçimden Gelen Ses


İçimdeki ezikliğe hep bir sebeb aradım bulamadım. Düşüncelerimin içinde boğuldum herzaman ama kurtulmayı başaramadım. Acılarımla yaşamaya alıştım.
Geçmişle her yüzleştiğimde bir kez daha kendimden nefret ettim.

Ve Gerçek;
Böylesi çirkefliklerle dolu bir dünyada asla öğrenmemeyi, bilmemeyi isterdim...

21 Ekim 2009 Çarşamba

Sokak Çocuğunun Rüyası


Yağmur yağıyordu düşümde,rüzgarı az,yeşili bol..
Büyümüştüm,kocaman adam olmuştum..
Annem olsa tabağındakileri bitir yoksa büyüyemezsin derdi
O bukle saçlı kızın annesinin dediği gibi
Oysa benim bir tabağım olmadığı gibi
Yediğim dün öğleden beri bir simitten ibaretti..
Yine de büyümüşüm işte düşümde,bir evim bile var
Havuzlu bahçesinde taze açmış gardenyalar..
Küçük dostum Çomar da büyümüş,tüyleri ne parlak patileri yumuşak
Tasması parlıyor altın işleme tabi ya ne olacak..?
Bir kadın sıcak kahve sunuyor tepside,hımm güzelmiş karım..
Parmağındaki pırlantayı selamımı gönderdim de aldım...
Şu hamağın keyfi yok vallahi su yatağında
Bir elimde viski diğerinde peçeteye sarılmış bitter çukulata
Peçete fabrikam var bedava dağıtıyorum peçeteleri
Öyle belki yenmez ama
Silebilir ağlayan bir çocuğun inci tanesi gözlerini..
Saçlarım kırlaşmış mı biraz ne, ama yakışıklıyım yine
En pahalısından laci takımları çektim mi üstüme
Son model arabamla sizi de bırakırım istediğiniz yere..
Bir de şu uykusuzluk belası olmasaydı başımda
Ve yıpranmış yılların armağanı böbrek taşlarım
Ağrıyan dizlerim kucağımda ısıttığım yollarda
Ne iyi olacaktı ama...
Büyümüştüm,kocaman adam olmuştum düşümde
Umudu vardı gözlerimde mutlu yarınların....
Gidiyordum ne güzel bir hayalin peşinde
Amca,beni neden uyandırdın kavusamayacağım bu güzel hayalime

İnce Çizgi


Kalemimi aldım elime, ve dedim ki kendime kalk ayağa aç gözlerini dinle kendini. Çalıştır beynini düşün o ince çizgiyi, ağla! sonrasındaki o yanan muma çocukluğuna bak ve o çocuklara çocukluğunu hiç yaşayamayan o minik elleriyle tartıcılık yapan çocuğa soğuk havalarda yemek arayan o minik serçeye, bak ve birde sıcak evinde annesinin yanındaki kediye işte o ince çizgi aslında ince değildir. O çizgi arasındaki ne büyüktür ki o ince ve kalında arasında ki fark sıcak ve soğuk gibi hüzün ve mutluluk gibi yaşadıkça öğrenirsin bunu o büyük mutluluğu ya da o karanlık kutuyu açarsın kalbini verirsin sevgini bir dünya kızına, o sana verir huzuru veya işkenceyi bırakır gidersin evini aileni zamanın birinde bakmadan arkana artık ayakların değer o sımsıcak yere zaman geçtikçe büyür o yüreğindeki bataklıklar hepsinde bir ömür yazılıdır. Yersin tokadı ve sonrasında o acı sana bir şey anlatır acı ve huzur zengin ve fakir çocuk ve yaşlı hepsi de bir bunların hayat bunlar ben yaşıyorum ve görüyorum ne şanslıyım ki her acıyı tadıyorum tattıkça öğreniyorum öğrendikçe biliyorum ama düşündükçe diyorum ki daha çok şey göreceğim diyorum ki yaşadıkça görmeye devam edeceğim ne zamana kadar? Tabi ki ölene kadar...

çocuk


O bir çocuktu!

Mavi,yeşil gözleri

Elbiseleri ikişer dikişli birbiri üzerine
Elindeki umut mu yeşerttiği
beyaz kavonoz içinde

Bilse gelir miydi bu kara çalınası
Dibe vurası dünyaya
Gelir’di elbet,

Yaşamak için yaşamına konardı kanatlarıyla
Yumulan gözleri henüz ömrünün altısında

O bir çocuktu!
Zaman geçti...
Yürüdü
Koştu
büyüdü...

Zamanın telaşına...
Gökyüzünün mavisine, nasıl kapılmasın ki!
kapıldı

Aldandı yamaçlardan bedeni sarktı
ayağı kaydı

Kaydırılan ayak;
kaygandı
Konamadı yaşamına kanatlarıyla...

Mavi,yeşil gözleri o bir çocuktu henüz!

20 Ekim 2009 Salı

Senin İçindeki Sen


Saat 02.34 herkes yatmıştı odamın hayaleti de yok ortada herzamanki gibi yine tek yanımda olan sigaram dumanı gözlerimin önünden harflerin arasından bir bale yaparak geçiyor adeta yalnızım, ama bir kişi var beynimde aslında yalnız değilim ama başkalarına, yani sıradan kişilere göre yalnızım ben, aslında beynimdeki başka kişi yani düşüncelerimle yalnız değilim.Çoğu insan için bunlar delice gelebilir hiç yalnız kaldığınızda kendi kendinize konuşurmusunuz?...Ben konuşunurum işte bu düşüncedir aslında kendine soru sorarsın ve cevaplarsın bu düşüncedir.Ama bana göre bu ses benim dostum bana yol gösteren içimdeki 2. Umut'dur çoğu zaman yalnız kaldığım sıralarda konuşur benimle ama hiç dışarı da ses gitmez sende konuşursun sevgili okurum bu sence bir paranoyaklık mıdır, yoksa yalnızlığın verdiği bir etki midir?.Sevgili okur sen yalnız kaldığında bi konuşmayı dene içindeki 2. sesle bakalım ne diyecek?.Dök içinde ne varsa illa birini bulmak zorunda değilsin konuşmak görsel kişilerle olacak şey değildir illa.İçinizdeki 2. kişiyi keşfedin beyninizdeki sizin asıl dostunuzu her an bulabileceğiniz 2.sizi keşfedin bilinki o sizin en yakın dostunuzdur.

19 Ekim 2009 Pazartesi

Paranoyak Hayaller


Dudaklarımın arasında külleri yere düşmek üzere olan bir sigara...
Ellerim sanki klavyeyle birleşmiş,parmaklarımın yardımıyla birşeyler tıkırdatmakta...
Gözlerim monitorle paralel bir şekilde ve bedenim bilgisayarla bütünleşmiş...
Beynim İçinde bir harfler trafiği var kilitlenmiş ama hedeflerine ulaşırsa birşeyler olcak belli...Sigaram yanmaya devam ediyor sıcaklığı dudaklarımı ısıtıyor donmak üzere olan dudaklarımı...
Harfler kelimeleri, kelimeler cümleleri oluşturuyor onlar da benim duygularımı yansıtıyor...Klavyenin tıkırdamaları beynimin içinde birşeylerin uyanmasına neden oluyor aklımdan geçenler parmaklarımın ucuna yansımasını sağlarken dışardan geçen bir dolmuş sesi herşeyi karıştırıyor yeniden bir sigara yakıyorum dumanı yüzüme kırbaç gibi vuruyor ve arkamda sigaramı alırken odamın hayaleti sakalı ile oynuyor ve birşeyler geçiriyor aklından ama okuyamıyorum aklını saat 15.54 sigarmdan bir duman daha çekiyorum ağzımdan yavaş bir şekilde dans edercesine çıkıyor duman odamın hayaleti de bundan etkilenecek olacakki o da bir sigara yakıyor ve kayboluyor dumanı ile sigaranın ortalıktan...
Ben sessizliğe aşıkken dışardaki gürültüler aşkımı lanetlercesine dağıtmaya çalısıyor sessizliğimi ben nekadar uğraştıkca onlar benim aşkımı yakıyor ve dinlemiyorlar devam ediyorlar yakmaya ben mücadele ettikçe doğrularımı deştikçe o sesler gülüyorlar...

Masum Bİr Rüya


Küçük bir çocuktun sen kaldırımda oturmuş bir elinde sapan
Kuşlar göç ediyorlardı sağında solunda durmadan
Taşların cebindeydi ellerini yakıyordu ceplerin
Oysa ışığı yanıyordu karşı pencerenin
Dünyada birşeyler oluyordu sen seksek oynuyordun
Oyun sona gelmeden sen kör oluyordun
Çizme kabiliyeti yoktu elindeki tebeşirlerin..
Uzak parkların çocukları sallanırken salıncaklarda
Sana bir araba çarpıyordu lağım kokulu sokaklarda
Gözlerini açınca kibritçi kız oluyordun
Kaçıp giden arabanın peşinde karla kaplı donuyordun..
Bir el tuttu sonra seni, gözlerin gördü sonra,
Tokat gibiydi işte yalannnn diyordu sana
Her gördüğün yalan...hepsi küçük bir rüya
Daya bir merdiven haydi çık bulutlara
Gerçek sevgiler de var bi sokak üstte oturuyorlar
Seni de akşam kahvesine bekliyorlar
Montunu bırak ceplerin kalsın çok sıcak orası
Neydi sahi sana çarpan arabanın plakası
Camı çerçeveyi indireyim üstüne de bir sigara
Sen de gel yardım et
Sapanı da unutma

18 Ekim 2009 Pazar

Ağrı Dağının Tepesindeki Karınca ve Şizofren Hayaller


Anlamsız ve küçük harfli öyküleri seviyordu nedense…bir Cumartesi gecesi yazası geldiği için uyuyamadı, biçerdöver düşlerin arasına attı hayallerini ve geçti klavyenin başına , başladı vurmaya silinmeye başlamış renksiz harflerin üzerine…neden böyle tamlamalar yapıyorum ya da neden bazen İspanyolca konuşmak istiyorum diye sordu kendisine…belki de şizofren olmuşumdur diye düşündü…ya da eski hayatımda bir İspanyol gemici idim rakibi bay colomb’un…o buldu amerikayı ben de gezdim ölesine dünyayı …. Anlamsız yazıları iyi yazıyorum: evet ..diye düşündü…bu düşünceden başka hayallere geçiş yapayım dedi sonra..mesela ağrı dağının tepesinde yaşayan ya da yaşayabilmesi ihtimal bir karıncanın hayatını anlatayım… evet karınca Z değil ama bu normal bildiğimiz karınca…soğuk ve pus dolu gecelerin her sabaha dönüşünde ıslak vadilerin arasından yükselen rüzgarın sesiydi belki de onun suratına çarpan…her ne kadar çok küçük bir suratı da olsa…ağrı dağının tepesinde onun yaşanmış tüm anları… “bir karınca için ne kadar da zor ağrı dağının tepesinde yaşamak” diye düşündü bir an…sonra kendisine bu öykü içinde rol veren yazara kızdı…burada olması saçma idi..kurguydu…olamazdı…saçma öykülerin bir parçası olamazdı…ama rol yapmayı da istiyordu içinden..evet rol yapabilirdi…ağrı dağının tepesinde nefes alabileceği gerçeğini kabul edebilirdi bir an…bir an ağrı dağından düzlüğe inmesi için gereken sürenin kaç yıl olabileceğini düşündü…ya da kaç yüz yıl?...artık işi çok zordu , bir öykünün metaforuna kapılıp geldiği bu zirveden aşağıya sevdiklerinin yanına nasıl gidebilirdi…imkansızdı evet…kesin olan tek bir şey vardı bu karınca için , o zirvede tek başına ölecekti…Sonra ölümü düşündü acaba dedi! Ve sonra direk ürperdi birden bu ölümün soğukluydu ağrı dağının karlı tepelerinden daha soğuktu parmaklarının ucu yavaş yavaş uyuşmaya başladı gözleri kararıyordu ama ölmekte istemiyordu sevdiklerine gitmek istiyordu azimli olması lazımdı karıncanın bu bir savaştı artık onun için ölümle ve gaddar dağ ile nekadar bitkin yorgun olsada kalktı ayağa karın her kafasına düşüşü bir kaya ağırlığı gibi geliyordu rüzgar bir top gibi bir oyana bir buyana savuruyordu karıncayı ve gece oldu karanlıklar içinden gelen ayın ışığı ona yol gösteriyordu nekadar ay ışık verse bile onu soğuk bir bıçak gibi kesiyordu adeta keşke güneş olsa dedi içinden sıcaklığıyla avunurum dedi bir anda kendini yitik hisseti ama “sirkilmem lazım kendime gelmeliyim” dedi. Sabah oluyordu ama sabah ayazı gibisi yoktu onun gibi keskini karınca çok bitkin düştü açtı tek besini kardı ağrı dağının karı yani düşmanından yemek alıyordu karıncanın çok zoruna gidiyordu ama buna mecburdu kar hem ekmek hemde su oluyordu ona günler geçiyor aylar geçiyor ama karınca için zaman hiç geçmiyordu nekadar yol katetse bile karınca bunun farkına varamıyordu bir rüzgar çıktı çok sert çetin bir rüzgar karınca korkudan artık pes etmeyi geçiriyordu içinden ama rüzgar ona yardım ediyordu karıncayı aldı ve dağın zirvesinden eteğine attı çeitn soğuk yumuşak şevkatli bir sıcağa bırakmıştı kendini ve karınca ayılmıştı baygınlığından uzun bir ölümcül macera sona mı ermişti onun için ama onun macerası bitmezdi ki hayatta kaldığı süre içerisinde ama en azından onun için zor dağı geçmek bir büyük başarıydı ve döndü arkasına düşündü “arkamda büyük bir efsane bıraktım ama sadece ağrı dağının benim ve o çetin zor rüzgarın bildiği bir efsane” dedi yenememişti onun küçük vücudunu dağ,rüzgar,soğuk nekadar küçük olsanda içindeki yüreğin ve azmin seni herzaman büyük kıldı karınca...