17 Aralık 2009 Perşembe

22 arifesi


Halim yalın
Son sireni benim için çalın
Resmini çekmelisin her anın
Kanıtı olmalı her feryadın
Beni buradan alın
Canım sıkkın
Yârimi alıp yar ın ucuna bırakın yarın
Kalbim yarım
Ben raptim
Çok mantık teptim
Hiç değil heptim
Koyu karamsar renktim
Velhasıl çiftesinde pektim
Binlercesine karşı yektim
İçimdeki sultanın yüzünü görmek ister gözlerim
Crazy Hope '88 çıkışlı
21 senelik görüşlerim karamsar bakışlı
Hayat yokuşu inişli çıkışlı
Akıttığım ter karşılığı hakettim alkışı
Senden önce yağdı saçlarıma cennet kışı
Rab'la arana giren şifreyi çöz
Emeklerimin üzerine hasım salar göz
Dinamiti söz
Piramitin gölgesindeki sihri çöz
Soyadımın ilk iki harfi kişiliğim kadar öz

16 Aralık 2009 Çarşamba

Kâbus


Her gece kâbuslar görmeye başladım yine gözlerimin kapattığımda üstüme bir ağırlık çöküyor bu akrep vadisinde nekadar da kurtulmaya çalışsam da bırakmıyacak peşimi kendisi söylüyor rüyalarımda bunu ama bir kulaç tek bir kulaç son hamle kurtaracak beni burdan sadık devem gubar-ı gam la kurtulacağız burdan bir savaş içerisinde her gün tepemizden mermiler yağıyor sanki ateşten mermiler demir yumruklar geçiyor etrafımızdan burda o kadar arbedeler için de burda yaşamak nasıl bir şey anlamaya çalışma aklımı kaçırmama neden oluyor ve deliriyor gibi oluyorum.Sabah oluyor ve bir kâbustan da şans eseri kurtuluyorum ve geçici bir kurtuluş bu biliyorum bunu bilmekle her zaman korku içindeyim ve ürkek adımlarla lavaboya giriyorum yüzümü yıkıyorum ayılmaya çalışıyorum aynaya bakıyorum aynada yüzümün aks edişi beni rahatsız ediyor ürkütücü bakışlar seziyorum aynadaki yüzümde buğulu aynada kendime dokunuyorum ve aynadan çıkarak kaçıyor kendim benden aynadaki ben benden kaçıyor ve çöküyor bedenim yere gözlerimin ferri kaçmış ruhum kaybolmuş ve tamamen savunmasız kalmışım savunmasızlığın nekadar kötü olduğunu farkediyorum akrep vadisinde öldürücü iğneleri tamamen fırsat buluyor günlerdir bana doğrultmuş bu iğneler şimdi bedenime saplanacak duvara yaslanıyorum ve içime siniyorum bu savunmasızlığın bitmesi için dua etmeye başlıyorum ama burda tamamen yalnız olduğumun farkına varıyorum çünkü yalnızım ve kalkıyorum bir bıçak alıyorum elime ve burdan tek kurtuluşun ölüm olduğunu anlıyorum gözlerimi kapıyorum ve tek bir darbe çalınmış kalbime saplıyorum ve tek kurtuluş yeri oraya bilinmeyen yere tek bilinmeyen yere yollanıyorum...Bir kâbustan daha uyanıyorum ne kötü bir kâbus değilmi savunmasızlık bu akrep vadisinde kâbuslar beni terketmiyecek bunun farkındayım onlarla savaşmayı öğrenmem gerek bunun farkına varmalıyım bir önce...Silahlarımı bana geri verin...

9 Aralık 2009 Çarşamba

Ruyadaki Huzur


Sürünerek giriyor cehennem penceremden hiç ses çıkarmadan odama dalıyor, şapkasını çıkarıp karşımdaki kanepeye yerleşiyor gülüyorum, sonra çalışma masamdan aşağı yuvarlanıyor yere çarpmak üzereyken yakalıyor ve biramı üzerime döküp "lanet olsun" diye söyleniyorum başımı kaldırdığımda , yok gitmiş lanet olası sana bakmaya mı, dostum?....(o hepimizi tanır).
Hayatım çekilmez olduğu doğruydu.İnsanların çoğuna öyle değilmiş gibi yapmayı öğretmişlerdi.Arada sırada kendini öldürüyor ya da delirip kapatılıyor. Ama diğerleri herşey yolundaymış gibi yaşamına devam ediyor.
Ve insanların hakkımda ne düşündüğünü önemseyerek hayatıma devam etmeye başlıyorum ağlayışlarımı gülüşlerimin ardına saklayarak ve inadına her gece uykularımın arasından sızarak penceremden sürünerek karşımdaki kanepeye oturan ve beynimin derinlerini yakarcasına bana bakan cehenneme, bize kötülerin iyi birşey yapmışları gibi davranışlarını iyi olarak beynimize sokmaya çalışanlara inadında yaşamaya devam ediyorum gün gelecek ki bunlardan kurtulacam onlar ne kadar beni mahfetmeye çalışsalarda ben inadına bu çakıllı yolda çıplak ayaklarımla direneceğim kasırga ortasındaki bir kayadan inadına çıkmış ve tutunmuş bir nârin diken gibi ama ben buna dayanırımda yaşlı kalbim nekadar dayanır bilmiyorum.İşte onların bildikleri zâfımda bu ya işte bu korkutuyor beni ama ben yokluklar içinde varlık çekiyorum hayat şişesini üç dikişte tepeme dikiyor ve depozitosunu tanrıma ödüyorum ve 10 yıl daha yaşamıma devam ediyorum akrep vadisindeki savaşta dilime tüm cephaneleri dolduruyor ve mermilerimi parmaklarımın namlusuna sürüyorum ve tek vuruş sadece nokta vuruşla tek dişi kalmış bu menediyet düşmanlarını, akrep vadisini yok ediyorum.Bu savaştan sadık devem ve ben, tek canlı olarak çıkıyoruz ve akrep vadisi diye birşey kalmıyor kanepemdeki cehennem yenilgisini kabullenemeyerek ama mecburen gidiyor acı çekerek ve bir daha geri dönmemecesine artık akrep vadisi bir rüyalar vadisi oluyor.
Bir rüzgâr esiyor kapımın arasından bir feryad atarcasına ince sesiyle odamı inletiyor sabahın ilk loş ışıklarında uyanıyorum bu güzel ruyadan cehennemi yenmişim gözlerimden iki damla yaş düşüyor yanaklarımdan aşağıya gözyaşlarımda ağlayarak diyorum neden hep bunlar ruya neden bunları çekmek zorundayım bu akrep vadisinde akrebin tehlikeli iğnesi ve beni her saniyede inciten sözlerini ama elimden birşey gelmiyor sadece ruyalarımda tesselli bulucağımı bilerek yeniden yatıyorum ama kaçarcasına...

8 Aralık 2009 Salı

Bir Bunalım'dan Demetler


Hergün de akşamdan,sabhtan,geceden korkmaya başladım, günler geçtikçe korkum daha artıyor burdan kurtulamıyacağımı sanıyorum ve kabullenmeye çalısıyorum nekadar kabullenmeye çalıştıkca içimi biraz daha korku sarıyor beynim sanki benden nefret ediyor onu teselli etmeye çalışıyorum ama nekadar teselli edersem benden daha fazla nefret ediyor ve intikam alıyor sanki ve bir ağrı veriyor bedenime bunalımın derinliklerine itiyor beni.Sabah oluyor güneş doğuyor çıkıyor ininden yavaş yavaş ve taze belalarını hazırlıyor yeni güne ve korkmaya başlıyorum gine başıma ne gelecek diye bu gün evimden çıkmak istemiyorum ama evimden çıkmasam yalnız kalınca kendimle hesaplaşınca kendime hesap veremiyorum neden böyle bir yerdeyim diye neden bunlar benim başıma geliyor diyorum ve cevap veremiyorum kendime cevap veremedikçe beynim benden daha bir nefret ediyor ve ağrılarımın derinine itiyor beni ve orda yaşam ve ölüm arasında şiddetli bir şekilde kavga veriyorum kendimle,gece oluyor ve güneş örtüsünü örtüyor yeryüzünün üstüne ve örtüsünün altına şerrlerini serpiyor karanlığın şerrinden korkuyorum bu sefer gerçeklerimle karşılaşıyorum kendimin gerçekleriyle bir psikolojik savaş veriyor bana kendim ve kendimi yenememenin verdiği duyguyla batıyor savaş gemilerim ölmek istiyorum ama ölmek tamamen bu yenilgiyi kabul etmektir ardından kurtarıcım geliyor kalbim kalbimin askerleri kurtarıyor beni ve kalbimin beynime verdiği hesaplar gözlerime kara bulutlar yönlendiriyor kara bulutlar dan akan sular beni temizliyor arınıyorum günahlarımdan kendimle barış imzalıyorum ama yıllar beni gine günaha sokuyor tanrım gel beni filtre et yıllar beni günaha soktu ama benim suçum değil bu maske takmış insanların suçu diyor kalbim, kalbim yaşlanıyor dayanamıyor dünyanın kahrına vesveselerine bir ayağım çukura düşüyor ve kalbim hafiften zikire giriyor ummadığım taşlar başımı yarmaya devam ediyor, bu akrep vadisinde yaşamak çok zor be çocuk, sözleri incitiyor yaşlı kalbimi kurtulmak mümkün bilsem teselli edeceğim kendimi ama burda bilinmezliklerin verdiği işgal yakıyor bedenimi etrafımı ateş çemberi kaplıyor hiç biryere kaçamıyorum intihar edecekken tam yukardan biri çekiyor ruhumu etraf bembeyaz gözlerimde biriktirdiğim göz yaşlarından içiyorum ve hayat savaşıma devam ediyorum hiç bitmeyecek bu savaşa...

3 Aralık 2009 Perşembe

Aklımı Kaçırmak Üzereyim


Küçük bir çocuktum büyümeyi düşünmezdim hayat yavaş yavaş huzurumla uğraşırken büyümüşüm farkında olmadan ve kocaman bir adam olmuşum sonra binlerce tanıdık yüzlerce arkadaş ve onlarca dostum olmuş ama nedense onlardan öğrenmişim düşman kelimesinin anlamını,sordum üstadıma beyaz sakkalı beynime neden hayat böyle?. Dedi üstad, onların hayatı toz pembe düşünmezler dedi değerin değerini.
Yıllar geçti yollar geçti hayat beni bir zebani tarlasına attı yaşam kavgası geçirecekmişim orda bir yabani melek olacakmışım sanki koskoca siyah deryanın içinde kendimi tek bir minicik beyaz nokta gibi gördüm herkesin yüzünde maske vardı düşümde bile kendimi göremiyordum tanıyamıyordum kendimi gülücükler sahyetdi sohbetlerin içinde gece olurdu yorganımın altında ağlardım neden bu insanlar böyle diye.Oturdum düşündüm biraz ama sanki çözmek paranoyak bir denklem gibiydi tam çözüme geliyorum aklıma bir çözümleme geliyor ve kocaman kaya gibi oturuyordu beynimin derinliklerine kaldıramıyorum ve oturuyordum bir sigara yakıyordum nefesi bittikçe sigaramın yenisini yakıyordum can veriyordum sigarama ve tam cesaretimi toplarken karşıma bir hayalet çıkıyor korkuyor cesaretim, geri içine siniyordu aklımı kaçırmak üzereydim heryerde maskesini takmış insanlar, bilinmezlikler vardı.
Gözlerimi semâya kaldırdım ve dua etmeye başladım dedim tanrıma yaşama hakkımı sonuna dek kullanmalımıyım diye sonra duvarlara baktıkca üzerime gelmeye başladı sonra oturdum silahıma tek bir mermi koydum düşündüm neden bu insanlar bukadar kör diye sonra tetiğe basarken bir ses geldi "acımasızca geçip giden zamandan geriye kalan sadece yalnızlıklarımız " dedi gittim aynaya baktım ama buğulu yüzümü göremez oldum ama yılların çizdiği çizgiler yüzüme derin çizgiler atmış benden habersiz çalmış yıllarımı yalnızlığın içine itmiş yalnızlık ömrüm boyunca tanımadığım bir yabancıydı ama şimdi onunla beraber yürüyorum ömrümün kalemini şimdi beraber tutuyoruz ama şimdi yalnızlığım da beni bırakırsa ne yaparım diye düşünüyorum herhalde kemiklerim üzüntüden çürür diye düşünüyorum yalnızlığımın dostu olan sigaramı yakıyorum ve yaramaz bir çocuk gibi olan dumanı geziyor etrafta ve el sallayarak veda ediyor kayboluyor havada gözlerim arıyor dumanı donuk bakışlarla sonra sinirlerim geriliyor ve yumruklarımı sıkarak tırnaklarımı kırıyorum.
Bir sigara daha yakıyorum sakinleşiyorum biraz camdan bakıp ufuk çizgisine bakıyorum orda bir tepe var sanki orayı aşınca bir şenlik varmış gibi geliyor kurtulcaksın diyor içimdeki ses. Çıkıyorum tepeyi aşıyorum ama orda binlerce insan var ve tek yüz var herkesde, ümidim felan kalmıyor artık karikatür komedya koyuyorum oranın ismini ve drama yollarıma düşerek tanrıma havale ediyorum çünkü neyin beni beklediğini bilmiyorum artık analiz ediyorum hayatı bu günün yarından çıkarı ne olduğunu anlayamıyorum...

6 Kasım 2009 Cuma

Gözler


Evet! Şimdi diyorsunuz içinizden neymiş bu diye? Gözler, canlı olmasının sebebi iste istemsiz aklınızda kalan şeyler onu görüyorsunuz ve de albümünüz olan beyninize yapıştırıyorsunuz ve silemiyorsunuz onu iyi veya kötü olsa da gözünüzü kapayınca bir albüm geliyor ortaya ve görüyorsunuz onu mesela bir güzel yüz görüyorsunuz işte onu direk canlı fotoğraf makineniz çekiyor onu ama senden başka kimse göremiyor albümünü çünkü o senin benliğinin bir eşyası göremez, ama anlatabilirsin kişinin inanması senin ne kadar inandırıcı anlatımına ve şansına bağlı.Gözler den bahsetmişken aslında benim için önemli bir organdır kişiyi vezirde rezilde eder karşılıklı konuşurken yalan veya doğru söylediğini ele verir eğer kaçıyorsa bakışlarından yalandır veya utangaçdır.Nasıl güzel değil mi? Göremediğim okuyucu, bu gözler.Bi de kör olan insanı düşünelim hiç kör olmadım ama şöyle bi 15 dakika sadece 15 dakika gözlerini kapatıp gezsene okuyucu ozaman birazcık anlarsın belki, duyarsın ozaman işte hislerinin ve kalbinin gözü girer devreye senin ellerin ve parmak uçların gözün olur her zaman ve heryerde bir göz vardır sesleri hareketleri kulaklarından beynine geçirirsin ve orda bir şekle sokarsın,demiş ya Gözler Kalbin Aynasıdır Ahmet Selçuk İlkan bunu boşa dememiş ben bu yazdıklarım için demiş sanki kalbinden ne geçirirsen gözlerin onu söyler, bir kör için de budur, kalbindekini gözleri görmediği için öyle yorumlar gözler sadece bir görme aracı da değildir her bakışın bir manası vardır ama bunu karşıdakinin bilmesi için de onun da bunları hissetmesi lazım bakışların doğru anlamını anlayabilmesi için. Evet kalbinizden gözlerinize geçen yolu keşfedin ve gözlerin ne demek istediğini anlamayı öğrenin bunun nekadar önemli olduğunu! Artık kavrayalım bunu, bize yüce Allah (C.C) tarafından verilen güzel bir yetenek, görmüşünüz dür bir köpek de bile var bu yetenek, bir aç üşümüş bir köğeğin inasana bakışını görmediniz mi? nasıl masum bakar gözlerinde beni kurtar bana yemek ver der gibi gözlerinde , evinizde bir kabahat işlemiş bir kedi nasıl suçlu bakar veya bir korkmuş kedinin gözlerindeki korku hayvanlar bile gözleriyle o anki hisslerini anlatır. Evet okuyucu gözler kalbin aynasıdır ruhun şekle girmiş halidir bunu anlayalım ve hissedelim....

4 Kasım 2009 Çarşamba

Geçmişin İzleri


Son 4 sene de derin bırakan bir iz, şimdi Şu an yağmur yağıyor sanki bana ağlıyor gibi geliyor onun her kelimeleri iki dudağının arasından çıkan sesler kalbime işlemiş ki kulaklarımdan çıkmıyor çınlıyor yağmur hızlanmaya başladı ve duygularım acılara ve zivre noktasına çıktı.Parmaklarımdan çıkan bu zor kelimeleri yazarken kalbimin isyanını duyuyorum içine at diyor ama vücudumda yük bırakacak eğer içimi dökmezsem ama anlamıyor o nekadar içimi dökersem dökeyim dönmeyecek biliyorum ama durdurak bilmeceyek bu gönlüm.Bir sigara yakıyorum her içime çekişimde bu geçmişin izleri duman olarak çıkıyor kalbimden ve sessizliğine bürünüyor hislerim, duygularım kalbimin çizikleri hemde derin bir çizik kapanmıyacak çizikler havadaki kara bulutlar içimden bir yansıma gibi geliyor diyorum ki kendime bukadar kararmış mı be içim. Diyorki o 1.5 yıl olmuş benimkisi 2 ay ama bana 1 yıl gibi geldi ne güzel 1 yıldı gülüştüklerimiz ağlaşmalarımızı bastırdı tamam kısa sürdü ama bana kısa sürmedi sonra ne oldu bitti ama benim için bitmedi onun için bitti ama belki de bitmedi gine paranoyaklık duygularım ağır basmaya başladı bitişlerin nedeni de belki bundan oldu keşke olmasaydı dedim ve gine keşkelere kaldım ömrümün içine sokmak istemediğim bu keşkeler bir azgın işgalciler gibi girmeye devam ediyor ama istemesemde kabul ediyor içimdeki biri onları gözlerimin önünden geçen bu hayalini gördükçe kalbimin sahibi onun kara gözlerinde ki ışığı bulduğum zaman tamam demiştim artık keşkeler yok ama bir sene sonra keşkeler işgale başladı dayanamadı kalbimin surları beynimin askerleri yıktılar keşkeler surlarımı.Gene gördüm o kara gözlerindeki bulduğum ışığını ama sahip olamadığım için kara bulutlar o ışığı yok etti ve yağmurlarıyla kırdı ışığın kalbime yansımalarını ve ben diyemedim ona kurtar ışığını uzat elini düşmeyelim diye diyemiyorum tam derken elimden tut diye kayboluyor o ve bende kalbimin derinliklerine çizilen o çiziğin içine düşüyorum ve kapanıyorum yeniden içime ve kendime hapsoluyorum zindanlanlarım beni içine alıyor ve yok oluyorum yeniden gelene kadar o ve yeniden tutmasını bekliyorum elimden zindanımın içinde kara gözlerinin aydınlığının zindamını aydınlatmasını....

28 Ekim 2009 Çarşamba

İçimden Gelen Ses


İçimdeki ezikliğe hep bir sebeb aradım bulamadım. Düşüncelerimin içinde boğuldum herzaman ama kurtulmayı başaramadım. Acılarımla yaşamaya alıştım.
Geçmişle her yüzleştiğimde bir kez daha kendimden nefret ettim.

Ve Gerçek;
Böylesi çirkefliklerle dolu bir dünyada asla öğrenmemeyi, bilmemeyi isterdim...

21 Ekim 2009 Çarşamba

Sokak Çocuğunun Rüyası


Yağmur yağıyordu düşümde,rüzgarı az,yeşili bol..
Büyümüştüm,kocaman adam olmuştum..
Annem olsa tabağındakileri bitir yoksa büyüyemezsin derdi
O bukle saçlı kızın annesinin dediği gibi
Oysa benim bir tabağım olmadığı gibi
Yediğim dün öğleden beri bir simitten ibaretti..
Yine de büyümüşüm işte düşümde,bir evim bile var
Havuzlu bahçesinde taze açmış gardenyalar..
Küçük dostum Çomar da büyümüş,tüyleri ne parlak patileri yumuşak
Tasması parlıyor altın işleme tabi ya ne olacak..?
Bir kadın sıcak kahve sunuyor tepside,hımm güzelmiş karım..
Parmağındaki pırlantayı selamımı gönderdim de aldım...
Şu hamağın keyfi yok vallahi su yatağında
Bir elimde viski diğerinde peçeteye sarılmış bitter çukulata
Peçete fabrikam var bedava dağıtıyorum peçeteleri
Öyle belki yenmez ama
Silebilir ağlayan bir çocuğun inci tanesi gözlerini..
Saçlarım kırlaşmış mı biraz ne, ama yakışıklıyım yine
En pahalısından laci takımları çektim mi üstüme
Son model arabamla sizi de bırakırım istediğiniz yere..
Bir de şu uykusuzluk belası olmasaydı başımda
Ve yıpranmış yılların armağanı böbrek taşlarım
Ağrıyan dizlerim kucağımda ısıttığım yollarda
Ne iyi olacaktı ama...
Büyümüştüm,kocaman adam olmuştum düşümde
Umudu vardı gözlerimde mutlu yarınların....
Gidiyordum ne güzel bir hayalin peşinde
Amca,beni neden uyandırdın kavusamayacağım bu güzel hayalime

İnce Çizgi


Kalemimi aldım elime, ve dedim ki kendime kalk ayağa aç gözlerini dinle kendini. Çalıştır beynini düşün o ince çizgiyi, ağla! sonrasındaki o yanan muma çocukluğuna bak ve o çocuklara çocukluğunu hiç yaşayamayan o minik elleriyle tartıcılık yapan çocuğa soğuk havalarda yemek arayan o minik serçeye, bak ve birde sıcak evinde annesinin yanındaki kediye işte o ince çizgi aslında ince değildir. O çizgi arasındaki ne büyüktür ki o ince ve kalında arasında ki fark sıcak ve soğuk gibi hüzün ve mutluluk gibi yaşadıkça öğrenirsin bunu o büyük mutluluğu ya da o karanlık kutuyu açarsın kalbini verirsin sevgini bir dünya kızına, o sana verir huzuru veya işkenceyi bırakır gidersin evini aileni zamanın birinde bakmadan arkana artık ayakların değer o sımsıcak yere zaman geçtikçe büyür o yüreğindeki bataklıklar hepsinde bir ömür yazılıdır. Yersin tokadı ve sonrasında o acı sana bir şey anlatır acı ve huzur zengin ve fakir çocuk ve yaşlı hepsi de bir bunların hayat bunlar ben yaşıyorum ve görüyorum ne şanslıyım ki her acıyı tadıyorum tattıkça öğreniyorum öğrendikçe biliyorum ama düşündükçe diyorum ki daha çok şey göreceğim diyorum ki yaşadıkça görmeye devam edeceğim ne zamana kadar? Tabi ki ölene kadar...

çocuk


O bir çocuktu!

Mavi,yeşil gözleri

Elbiseleri ikişer dikişli birbiri üzerine
Elindeki umut mu yeşerttiği
beyaz kavonoz içinde

Bilse gelir miydi bu kara çalınası
Dibe vurası dünyaya
Gelir’di elbet,

Yaşamak için yaşamına konardı kanatlarıyla
Yumulan gözleri henüz ömrünün altısında

O bir çocuktu!
Zaman geçti...
Yürüdü
Koştu
büyüdü...

Zamanın telaşına...
Gökyüzünün mavisine, nasıl kapılmasın ki!
kapıldı

Aldandı yamaçlardan bedeni sarktı
ayağı kaydı

Kaydırılan ayak;
kaygandı
Konamadı yaşamına kanatlarıyla...

Mavi,yeşil gözleri o bir çocuktu henüz!

20 Ekim 2009 Salı

Senin İçindeki Sen


Saat 02.34 herkes yatmıştı odamın hayaleti de yok ortada herzamanki gibi yine tek yanımda olan sigaram dumanı gözlerimin önünden harflerin arasından bir bale yaparak geçiyor adeta yalnızım, ama bir kişi var beynimde aslında yalnız değilim ama başkalarına, yani sıradan kişilere göre yalnızım ben, aslında beynimdeki başka kişi yani düşüncelerimle yalnız değilim.Çoğu insan için bunlar delice gelebilir hiç yalnız kaldığınızda kendi kendinize konuşurmusunuz?...Ben konuşunurum işte bu düşüncedir aslında kendine soru sorarsın ve cevaplarsın bu düşüncedir.Ama bana göre bu ses benim dostum bana yol gösteren içimdeki 2. Umut'dur çoğu zaman yalnız kaldığım sıralarda konuşur benimle ama hiç dışarı da ses gitmez sende konuşursun sevgili okurum bu sence bir paranoyaklık mıdır, yoksa yalnızlığın verdiği bir etki midir?.Sevgili okur sen yalnız kaldığında bi konuşmayı dene içindeki 2. sesle bakalım ne diyecek?.Dök içinde ne varsa illa birini bulmak zorunda değilsin konuşmak görsel kişilerle olacak şey değildir illa.İçinizdeki 2. kişiyi keşfedin beyninizdeki sizin asıl dostunuzu her an bulabileceğiniz 2.sizi keşfedin bilinki o sizin en yakın dostunuzdur.

19 Ekim 2009 Pazartesi

Paranoyak Hayaller


Dudaklarımın arasında külleri yere düşmek üzere olan bir sigara...
Ellerim sanki klavyeyle birleşmiş,parmaklarımın yardımıyla birşeyler tıkırdatmakta...
Gözlerim monitorle paralel bir şekilde ve bedenim bilgisayarla bütünleşmiş...
Beynim İçinde bir harfler trafiği var kilitlenmiş ama hedeflerine ulaşırsa birşeyler olcak belli...Sigaram yanmaya devam ediyor sıcaklığı dudaklarımı ısıtıyor donmak üzere olan dudaklarımı...
Harfler kelimeleri, kelimeler cümleleri oluşturuyor onlar da benim duygularımı yansıtıyor...Klavyenin tıkırdamaları beynimin içinde birşeylerin uyanmasına neden oluyor aklımdan geçenler parmaklarımın ucuna yansımasını sağlarken dışardan geçen bir dolmuş sesi herşeyi karıştırıyor yeniden bir sigara yakıyorum dumanı yüzüme kırbaç gibi vuruyor ve arkamda sigaramı alırken odamın hayaleti sakalı ile oynuyor ve birşeyler geçiriyor aklından ama okuyamıyorum aklını saat 15.54 sigarmdan bir duman daha çekiyorum ağzımdan yavaş bir şekilde dans edercesine çıkıyor duman odamın hayaleti de bundan etkilenecek olacakki o da bir sigara yakıyor ve kayboluyor dumanı ile sigaranın ortalıktan...
Ben sessizliğe aşıkken dışardaki gürültüler aşkımı lanetlercesine dağıtmaya çalısıyor sessizliğimi ben nekadar uğraştıkca onlar benim aşkımı yakıyor ve dinlemiyorlar devam ediyorlar yakmaya ben mücadele ettikçe doğrularımı deştikçe o sesler gülüyorlar...

Masum Bİr Rüya


Küçük bir çocuktun sen kaldırımda oturmuş bir elinde sapan
Kuşlar göç ediyorlardı sağında solunda durmadan
Taşların cebindeydi ellerini yakıyordu ceplerin
Oysa ışığı yanıyordu karşı pencerenin
Dünyada birşeyler oluyordu sen seksek oynuyordun
Oyun sona gelmeden sen kör oluyordun
Çizme kabiliyeti yoktu elindeki tebeşirlerin..
Uzak parkların çocukları sallanırken salıncaklarda
Sana bir araba çarpıyordu lağım kokulu sokaklarda
Gözlerini açınca kibritçi kız oluyordun
Kaçıp giden arabanın peşinde karla kaplı donuyordun..
Bir el tuttu sonra seni, gözlerin gördü sonra,
Tokat gibiydi işte yalannnn diyordu sana
Her gördüğün yalan...hepsi küçük bir rüya
Daya bir merdiven haydi çık bulutlara
Gerçek sevgiler de var bi sokak üstte oturuyorlar
Seni de akşam kahvesine bekliyorlar
Montunu bırak ceplerin kalsın çok sıcak orası
Neydi sahi sana çarpan arabanın plakası
Camı çerçeveyi indireyim üstüne de bir sigara
Sen de gel yardım et
Sapanı da unutma

18 Ekim 2009 Pazar

Ağrı Dağının Tepesindeki Karınca ve Şizofren Hayaller


Anlamsız ve küçük harfli öyküleri seviyordu nedense…bir Cumartesi gecesi yazası geldiği için uyuyamadı, biçerdöver düşlerin arasına attı hayallerini ve geçti klavyenin başına , başladı vurmaya silinmeye başlamış renksiz harflerin üzerine…neden böyle tamlamalar yapıyorum ya da neden bazen İspanyolca konuşmak istiyorum diye sordu kendisine…belki de şizofren olmuşumdur diye düşündü…ya da eski hayatımda bir İspanyol gemici idim rakibi bay colomb’un…o buldu amerikayı ben de gezdim ölesine dünyayı …. Anlamsız yazıları iyi yazıyorum: evet ..diye düşündü…bu düşünceden başka hayallere geçiş yapayım dedi sonra..mesela ağrı dağının tepesinde yaşayan ya da yaşayabilmesi ihtimal bir karıncanın hayatını anlatayım… evet karınca Z değil ama bu normal bildiğimiz karınca…soğuk ve pus dolu gecelerin her sabaha dönüşünde ıslak vadilerin arasından yükselen rüzgarın sesiydi belki de onun suratına çarpan…her ne kadar çok küçük bir suratı da olsa…ağrı dağının tepesinde onun yaşanmış tüm anları… “bir karınca için ne kadar da zor ağrı dağının tepesinde yaşamak” diye düşündü bir an…sonra kendisine bu öykü içinde rol veren yazara kızdı…burada olması saçma idi..kurguydu…olamazdı…saçma öykülerin bir parçası olamazdı…ama rol yapmayı da istiyordu içinden..evet rol yapabilirdi…ağrı dağının tepesinde nefes alabileceği gerçeğini kabul edebilirdi bir an…bir an ağrı dağından düzlüğe inmesi için gereken sürenin kaç yıl olabileceğini düşündü…ya da kaç yüz yıl?...artık işi çok zordu , bir öykünün metaforuna kapılıp geldiği bu zirveden aşağıya sevdiklerinin yanına nasıl gidebilirdi…imkansızdı evet…kesin olan tek bir şey vardı bu karınca için , o zirvede tek başına ölecekti…Sonra ölümü düşündü acaba dedi! Ve sonra direk ürperdi birden bu ölümün soğukluydu ağrı dağının karlı tepelerinden daha soğuktu parmaklarının ucu yavaş yavaş uyuşmaya başladı gözleri kararıyordu ama ölmekte istemiyordu sevdiklerine gitmek istiyordu azimli olması lazımdı karıncanın bu bir savaştı artık onun için ölümle ve gaddar dağ ile nekadar bitkin yorgun olsada kalktı ayağa karın her kafasına düşüşü bir kaya ağırlığı gibi geliyordu rüzgar bir top gibi bir oyana bir buyana savuruyordu karıncayı ve gece oldu karanlıklar içinden gelen ayın ışığı ona yol gösteriyordu nekadar ay ışık verse bile onu soğuk bir bıçak gibi kesiyordu adeta keşke güneş olsa dedi içinden sıcaklığıyla avunurum dedi bir anda kendini yitik hisseti ama “sirkilmem lazım kendime gelmeliyim” dedi. Sabah oluyordu ama sabah ayazı gibisi yoktu onun gibi keskini karınca çok bitkin düştü açtı tek besini kardı ağrı dağının karı yani düşmanından yemek alıyordu karıncanın çok zoruna gidiyordu ama buna mecburdu kar hem ekmek hemde su oluyordu ona günler geçiyor aylar geçiyor ama karınca için zaman hiç geçmiyordu nekadar yol katetse bile karınca bunun farkına varamıyordu bir rüzgar çıktı çok sert çetin bir rüzgar karınca korkudan artık pes etmeyi geçiriyordu içinden ama rüzgar ona yardım ediyordu karıncayı aldı ve dağın zirvesinden eteğine attı çeitn soğuk yumuşak şevkatli bir sıcağa bırakmıştı kendini ve karınca ayılmıştı baygınlığından uzun bir ölümcül macera sona mı ermişti onun için ama onun macerası bitmezdi ki hayatta kaldığı süre içerisinde ama en azından onun için zor dağı geçmek bir büyük başarıydı ve döndü arkasına düşündü “arkamda büyük bir efsane bıraktım ama sadece ağrı dağının benim ve o çetin zor rüzgarın bildiği bir efsane” dedi yenememişti onun küçük vücudunu dağ,rüzgar,soğuk nekadar küçük olsanda içindeki yüreğin ve azmin seni herzaman büyük kıldı karınca...