18 Ekim 2009 Pazar

Ağrı Dağının Tepesindeki Karınca ve Şizofren Hayaller


Anlamsız ve küçük harfli öyküleri seviyordu nedense…bir Cumartesi gecesi yazası geldiği için uyuyamadı, biçerdöver düşlerin arasına attı hayallerini ve geçti klavyenin başına , başladı vurmaya silinmeye başlamış renksiz harflerin üzerine…neden böyle tamlamalar yapıyorum ya da neden bazen İspanyolca konuşmak istiyorum diye sordu kendisine…belki de şizofren olmuşumdur diye düşündü…ya da eski hayatımda bir İspanyol gemici idim rakibi bay colomb’un…o buldu amerikayı ben de gezdim ölesine dünyayı …. Anlamsız yazıları iyi yazıyorum: evet ..diye düşündü…bu düşünceden başka hayallere geçiş yapayım dedi sonra..mesela ağrı dağının tepesinde yaşayan ya da yaşayabilmesi ihtimal bir karıncanın hayatını anlatayım… evet karınca Z değil ama bu normal bildiğimiz karınca…soğuk ve pus dolu gecelerin her sabaha dönüşünde ıslak vadilerin arasından yükselen rüzgarın sesiydi belki de onun suratına çarpan…her ne kadar çok küçük bir suratı da olsa…ağrı dağının tepesinde onun yaşanmış tüm anları… “bir karınca için ne kadar da zor ağrı dağının tepesinde yaşamak” diye düşündü bir an…sonra kendisine bu öykü içinde rol veren yazara kızdı…burada olması saçma idi..kurguydu…olamazdı…saçma öykülerin bir parçası olamazdı…ama rol yapmayı da istiyordu içinden..evet rol yapabilirdi…ağrı dağının tepesinde nefes alabileceği gerçeğini kabul edebilirdi bir an…bir an ağrı dağından düzlüğe inmesi için gereken sürenin kaç yıl olabileceğini düşündü…ya da kaç yüz yıl?...artık işi çok zordu , bir öykünün metaforuna kapılıp geldiği bu zirveden aşağıya sevdiklerinin yanına nasıl gidebilirdi…imkansızdı evet…kesin olan tek bir şey vardı bu karınca için , o zirvede tek başına ölecekti…Sonra ölümü düşündü acaba dedi! Ve sonra direk ürperdi birden bu ölümün soğukluydu ağrı dağının karlı tepelerinden daha soğuktu parmaklarının ucu yavaş yavaş uyuşmaya başladı gözleri kararıyordu ama ölmekte istemiyordu sevdiklerine gitmek istiyordu azimli olması lazımdı karıncanın bu bir savaştı artık onun için ölümle ve gaddar dağ ile nekadar bitkin yorgun olsada kalktı ayağa karın her kafasına düşüşü bir kaya ağırlığı gibi geliyordu rüzgar bir top gibi bir oyana bir buyana savuruyordu karıncayı ve gece oldu karanlıklar içinden gelen ayın ışığı ona yol gösteriyordu nekadar ay ışık verse bile onu soğuk bir bıçak gibi kesiyordu adeta keşke güneş olsa dedi içinden sıcaklığıyla avunurum dedi bir anda kendini yitik hisseti ama “sirkilmem lazım kendime gelmeliyim” dedi. Sabah oluyordu ama sabah ayazı gibisi yoktu onun gibi keskini karınca çok bitkin düştü açtı tek besini kardı ağrı dağının karı yani düşmanından yemek alıyordu karıncanın çok zoruna gidiyordu ama buna mecburdu kar hem ekmek hemde su oluyordu ona günler geçiyor aylar geçiyor ama karınca için zaman hiç geçmiyordu nekadar yol katetse bile karınca bunun farkına varamıyordu bir rüzgar çıktı çok sert çetin bir rüzgar karınca korkudan artık pes etmeyi geçiriyordu içinden ama rüzgar ona yardım ediyordu karıncayı aldı ve dağın zirvesinden eteğine attı çeitn soğuk yumuşak şevkatli bir sıcağa bırakmıştı kendini ve karınca ayılmıştı baygınlığından uzun bir ölümcül macera sona mı ermişti onun için ama onun macerası bitmezdi ki hayatta kaldığı süre içerisinde ama en azından onun için zor dağı geçmek bir büyük başarıydı ve döndü arkasına düşündü “arkamda büyük bir efsane bıraktım ama sadece ağrı dağının benim ve o çetin zor rüzgarın bildiği bir efsane” dedi yenememişti onun küçük vücudunu dağ,rüzgar,soğuk nekadar küçük olsanda içindeki yüreğin ve azmin seni herzaman büyük kıldı karınca...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder